Kentsel Dönüşüm ve Nûh’un Gemisi
Geçtiğimiz yakın yıllarda yaşanan depremleri hatırladıkça, geçenlerde 11 şehre etki eden deprem ve son olarak Balıkesir depremi olunca kentsel dönüşüm hakkında yaptığım malik görüşmelerini göz önüne alınca ve tüm bunlara ek olarak depremler sonrasında gerek bilim adamlarının gerek kamu yöneticilerinin ve din adamlarının yorumlarını dinledikçe aklıma hep Nûh Tufanı kıssası gelir. Nûh da kavmini yıllarca uyardı ama inananı tedbir alan sürece katılan bir avuç insandan fazlası olmadı. Deprem konusunda zaman zaman din ve kader ekseninde değerlendirildiğini görünce aklıma çok önceleri gördüğüm “tevekkülün sadece dua ile değil aynı zamanda tedbirle birlikte ele alınması”na dair bir ilhamla depremin de bir Tufan olduğunu düşündüm ve Nuh ayetleri aklıma geldi. Bu ayetlere bakınca ilgi çeken bir yaklaşım var. Allah’ın Nûh’a dua etmeyi değil, tedbir almayı emrettiğini hatta daha ileri giderek “Zulmedenler hakkında bana başvuruda bulunma, duanın değil, hazırlığın zamanı.” dediğini açıkça görüyoruz. İşte tam da bu noktada, bizim kentsel dönüşüm sürecimizle Nûh’un gemi süreci arasında birebir benzerlik olduğunu fark ettim.
Bizim coğrafyamızın tufanları deprem, sel, heyelan ve yangın olarak göze çarpıyor ama tıpkı Nûh’un kavmi gibi, bugün de bunca uyarılara “Bize bir şey olmaz” diyerek, tedbirsiz tevekküllerle, parasal kaygılarla, faydasız inatlaşmalar ile riskli bina tespit raporlarını görmezden gelenler, bilim insanlarını uyarılarını kulak arkası edenler, gerek kentsel dönüşüm süreçlerini gerekse hukuki süreçleri bilinçli olarak yavaşlatanlar, yeterli tedbirleri almayan çabucak unutan herkes ve rehavete kapılan kamu yöneticileri esasen Nûh’un dil döktüğü kişilerden pek de farklı değiller. Hem akıl, hem bilim hem de hukuk, afet gelmeden önce harekete geçmeyi emreder. Hukuk da ilahi emir de burada aynı şeyi söyler: Önce tedbir, sonra tevekkül. 6306 sayılı Kanun, riskli yapıların tespitini ve yıkımını afet gerçekleşmeden zorunlu kılıyor. Tıpkı Allah’ın, Nûh’a tufan başlamadan gemi yapmasını emretmesi gibi. Bu risk altında olanlara da depreme dayanıklı binalar emretmiş oluyor. Geçtiğimiz günlerde Rusya’da yaşanan 8.8 şiddetindeki deprem şayet İstanbul’da Bağcılar’da olsaydı bu ayetler 40 gün sonra mevlütlerinde okunur ama yine anlaşılmazdı. Sadece ölenlerin yakınları tarafından arapça olarak anlamadan ders almadan seslendirilmiş olurdu.
Depreme Dayanıklı Her Bina Nûh’un Gemisidir
Nûh’un gemisi, o dönemin tek kurtuluş aracı iken bugünün gemileri, sağlam ve yönetmeliklere uygun yapılmış yeni binalardır. Nûh, nasıl ki ilgili ayette işaret edildiği gibi gemiyi Allah’ın verdiği ölçülere göre yaptıysa bugünün insanı olarak bizler de binalarımızı mühendislik, zemin etüdü, deprem yönetmeliği çerçevesinde yapmak zorundayız. O gün verilen uyarıda “Bizim gözetimimiz altında ve vahyimizle” ifadesi vardı; bugün ise “imar mevzuatı ve yapı denetim gözetimi altında” inşa süreçleri var. Burada ilahi mesaj açıkça dua bile etmeden tedbir alın diyor. Tedbir almak da o ibadetin bir parçasıdır. İlgili ayetlerde Allah, Nûh’a “Gemiyi yap” derken, ona aynı zamanda “Artık yalvarma, kurtuluş hazırlığını yap” diyor. Bu, bizim için şu anlama gelir: Depremden önce binanı yenile; yasalar, mühendislik ve ortak akıl gözetiminde hareket et.
Nûh kıssasına dair ayetlerde Allah, tufanın başlayacağı işareti olarak “tandırın kaynamasını” haber verir. Kur’an’daki “tandırın kaynaması” ifadesi, Nûh için tufanın başladığını bildiren işaretken kentsel dönüşümde ise bu durumun karşılığı, riskli yapıların belirtmesinin tapuya işlenmesidir. O an itibarıylaartık deprem tufanına hazırlıksızsınız demektir. Devreye Nuh'un vekili devlet girer ve yasal süre dolduğunda idare binanızı resen yıkar, dua etmek yerine depreme hazırlanmanızı emreder. Böylece size düşen ise önceden yerinizi, hakkınızı, planınızı hazır etmek, hiç olmazsa salt çoğunluğu sağlayabilmektir. Kur’anın anlatısında: Nûh gemiyi yaparken kavminin ileri gelenleri alay ettiği sürecin benzeri olarak bugün de bazı komşularınız “Bu bina daha genç, yıkınca aynısı kadar yapamayacağınız, bize bir şey olmaz” der. Kimisi “Fiyatlar düşer, şimdi yıkmak zarar” müteahhit kazanacak biz küçüleceğiz, diye ince hesaplar yapar. Oysa işin ciddiyetine kıyasen alay kabilindeki bu konuşmalarla vakit kaybedenler kimileri 2013'ten bu yana tedbir almayarak 11 ili saran deprem denizin dalgalarında değil, beton tozlarında boğuldu, Çünkü doğal afetler ne sizin psikolojik direncinizi ne hukuki süreçleri tanımaz.
İşte nasıl ki Nûh’un gemisine nasılsa yalnızca gerçek olacaklara iman edenler ve gerekli hayvan çiftleri alınıp, tufanın geleceğine inanmayıp alaya alıp gemiye binmeyen hiçbir canlı kurtulmadıysa, kentsel dönüşümde de sürece zamanında katılmayan, imza atmayan, projeyi bloke eden malikler kendilerini hukuki ve fiziksel felakete açık bırakmış oluyor. Yasa, belli aşamadan sonra katılmayanları “zorunlu tahliye” ile sürece dahil eder ama o zamana kadar kaybedilen zaman, boşa giden kira bedelleri, can ve mal kaybı riskini büyütür. İşte bu noktada, Hz. Nûh kıssasındaki kritik mesajı iyi okumalıyız: Allah, felaket kesinleştiğinde Nûh’a özellikle dua etmeyi bırak hazırlık yap diyor. Bu kaderci topluma kadercilikleri dinden ve ekonomik düzenlerinden ileri geldiği için bu hususu din perspektifinden göstermek istedim. Kentsel dönüşümde de risk raporu, bilirkişi raporları, SPK lisanslı değerleme raporları, deprem haritası size felaketin kesin olduğunu söylüyorsa, artık temenni değil, uygulama zamanıdır. Dilekçe, toplantı, proje, yıkım, yapım… Bunlar sizin gemi tahtalarınız ve çivilerinizdir. Buna göre işinizi sağlam yapın. Eskiden alay edenler tufanda boğuldu; bugün de reddedenler enkaz altında kalıyor.
Nûh’un gemisi, Kur’an’daki kıssaya göre aslında bir ilahi gözetim altında yapıldı. Aslında bu durum, kıyasen toplumun güvenliği için bir üst denetimi ve gereksinimlerini bilim, fizik ve fen bilgisinin verildiğini ifade eder. Bunu kentsel dönüşüme uyarlayacak olursak belediye, bakanlık işin toplumsal yönünü; mühendisler, mimarlar deneyin fen ve bilim yönünü; avukatlar ise hak, hukuk, ön denetim ve son gözetim rolünü üstlenir. Vatandaş ise bu sürece direnerek değil, iş birliği yaparak katılmalıdır. Tufanın geleceği onlarca bilim insanı tarafından haber verildiğine ve İstanbul ile çevre şehirler Türkiye’nin nüfusunun önemli bir kısmını oluşturduğuna göre bu süreç sadece bireysel kurtuluş değil, toplumsal güvenliğin inşası için de elzemdir. Vatandaş olarak bizlere düşen ise işbirliği yapmak, süreci sabote etmemektir. Teknik hizmetler alarak yeniden bilim ışığında yapılmış her bina, bir Nuh’un gemisidir; her mahalle, bir liman. Bu limanları güvenli hale getirmek, hepimizin görevidir.
Çünkü Tufan başladığında geminin kapıları kapandığında Nuh’un oğlu bile dışarıda kaldı. Deprem geldiğinde de durum aynıdır: İmza atmayan, sözleşme yapmayan, yıkıma hazırlık yapmayan, ailesini tufanda boğmuş oluyor. Türkiye’deki kader, tedbirsizliğin başka adıdır. Türkiye'de deprem için toplanan vergilerin başka kaynaklara aktarılmasına bile kader deniyor.
Güya sosyal bir devlet olmamıza rağmen bu ülkedeki herhangi bir yaşlı bir yana bırakın herhangi bir gencin bile şu anda tek başına ortalama Makul bir çalışma ile ev edinmekle ilgili bir hayali yok. Bu gençlerin makul bir çalışma ile gerçekleşebilecek nitelikte hedefler, garanti ev sahibi olacağına dair yüksek ümitli bir hayali yok. O nedenle başkalarının evinde kirada oturanlar açısından da konu oldukça ciddi ama işte ekonomik sebepler yaşamsal gerekliliklerin bile önüne geçiyor bazen. Dolayısıyla bu yükümlülük daha çok ekonomik sahiplerinin sırtında taşıdıkları bir yük Bu nedenle mülk sahiplerine bu hususu olabildiği kadar Anlaşılır bir şekilde açıklamaya çalışıyoruz. İmar planı, müteahhit sözleşmesi, tapu düzenlemesi… Bunların hepsi afet öncesinde yapılmalıdır. “Bir gün yaparız” demek, “Biraz daha bir şeyler kopartalım” demek ise o kıssada “Tufan başlayınca bineriz” diyenlerin akıbetine benziyor ve neticede o an geldiğinde geminin kapıları kapanmış oluyor.
İşte 11 ili sallayan depremde, eski meşhur devlet babanın bile nasıl iğdiş edildiğini ve artık babalık bir yana yapamadığını da gördük. Devletin kurumlarının emanet edildiği kişilerin hataları, deprem vergilerinin başka kaynaklara aktarılması gibi utanmayı istifayı gerektiren hezeyanları devlet yöneticilerinin hiç üstüne almadığını gördük. Dönemin Elazığ belediye başkanının evi yıkılan vatandaşa “Senin evinde duşakabin mi vardı” diye sorduğu, “depremzedeye verilecek evler,için tefe tüfe artışı alınmadığı için buna dua etmezseniz hiçbir şeye dua etmezsiniz” diye söylediği sözleri hatırlayın. Allah korusun başınıza bu olaylar geldiği zaman karşılabu üsttencil bakışla karşılaşacak aynı zamanda haklarımız size lütuf olarak sunulup, hatta oy karşılığı vaad edilebilecektir. Çabuk unutuluyor, Hatay depreminden sonra yaklaşık bir yılı aşkın bir süre sonra yerel seçimler vardı. Deprem sonrası Akp genel başkanı ne demişti? Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse hizmet gitmez? demişti. Netice itibariyle Hatayı AK Parti kazanmış oldu. Yani oy yoksa hizmet yok tehdidine kadar uzayan o hezeyan bile halk tarafından sindirildi. 6 Şubat 2023 depreminden bu yana 2,5 yıldır hâlâ konteynerde yaşayan insanlar unutuldu. Bunlar en son ne zaman gündeminizdeydi? Çünkü göz önünde değiller. Bir avuç şahsiyetli vatansever olanları ayrı tutarak söylüyorum, gazetecilerin, siyasilerin “cambaza bak” diyecekleri yeni gündemlere ihtiyaçları var. İşte siz de gemi dışında kalırsanız akıbetiniz bu olacak…
İşte Kur’an’daki Nûh kıssası, modern şehir hayatında bize şunu açıkça söylüyor: İşleri Allah'a havale etmeyi bırakın, açıkça bu hususta dua etmeyin, tedbir alın. Felaketten önce tedbir almak, dinden önce aklın da gereğidir. Duayı küçümsemiyoruz; ancak Allah’ın bile “Ey peygamber, sen de dua etme, işe koyul; uymayanlar hakkında da bana sakın müracaat etme!” diye açıkça uyardığı bir durumda dinci yönetimler, tepkileri kırmak için “Bunlar doğal afet, kader planı, ne yapalım, bozulan toplumlara uyarı” gibi sözlerle günahlarını örtbas etmeye çalışsa da mızrak çuvala sığmıyor. Rusya’daki 8.8 şiddetindeki depremde bir kişi bile ölmedi. Adamlar Müslüman da değil, Türkiye’deki iktidar partilerine de üye değiller ki korunmuş olsunlar; muhalif partilere de üye değiller ki gazaba uğramış olsunlar… Allah bile Nûh’a “Artık yalvarma, gemini yap” dediği halde bu ilahi mesaj o dinin mensuplarında “Takdiri ilahi… kader planı…” gibi sözlerle geçiştirilemez. Bizler uyarıcılar, bilim adamları, avukatlar, mimarlar, mühendisler, halkı, müteahhitleri, devleti uyarırken bugünün Nûh’larıyız veya Nûh’un yakınlarıyız. Öyleyse kendi gemimizi –yani sağlam binalarımızı– inşa etmek zorundayız. Kentsel dönüşüm, bir inşaat ve ticaret meselesi değil; bir sosyal durum ve hayat meselesidir. Her imza, her proje, her yıkım kararı, sizin ve sevdiklerinizin gemiye binme biletidir. Anlaşılmış olmak dileğiyle tüm okurlarıma, gemiye binmeleri için elimi uzatıyorum.