Muvazaa İddiası Hangi Durumlarda İleri Sürülemez

Muvazaa İddiası Hangi Durumlarda İleri Sürülemez

Muris muvazaasında görünürde işlemin taşınmaz satım sözleşmesi ya da ölünceye kadar bakma sözleşmesi olarak düzenlenmesi mümkün olup bu sözleşmenin tarafların gerçek iradesine dayanmıyor olması iddia edilerek geçersizliğinin iddia edilemeyeceği haller şunlardır:

İyiniyetli Üçüncü Kişinin İktisabı

Taşınır malın emin sıfatıyla zilyedinden, bu malın mülkiyetini veya sınırlı ayni hakkını iyiniyetle iktisap eden üçüncü kimsenin iktisabı TMK m. 988 gereğince korunur.

Taşınmazlardam ise muvazaalı işlemin geçersiz oluşu, sebebe bağlılık ilkesi gereği tasarruf işlemi niteliğindeki tescil işlemini de geçersiz kılacağından yolsuz tescil meydana gelir. Ancak tescil yolsuz olsa da tapudaki bu kayda güvenerek işlem yapan iyiniyetli üçüncü kişilerin kazanımı Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesi gereğince korunur. Hakkın kazanılması anında yani tescil anında iyiniyetli olan kişinin sonradan tescilin yolsuzluğunu öğrenmesi ise kökleri Roma Hukukuna dayanan “Mala fides superveniens non nocet-sonradan gelen kötü niyet zarar vermez" ilkesi gereğince sonucu etkilemez.

Dürüstlük Kuralına Aykırılık

Muris muvazaasının muayyen bir sürenin geçmesiyle geçerlilik kazanmayacağı ifade edilmişse de bunun da sınırı tüm haklar kullanılırken veya borçlar yerine getirilirken uygulanması zorunlu olan dürüstlük kuralıdır.

Üzerinden çok uzun zaman geçtikten sonra taşınmazın değerinin artması üzerine mirasçıların muris muvazaasına dayalı dava açarak daha önce itiraz etmeyip kabullendikleri bir hususu mahkeme önüne taşımaları dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edebilir.

Yargıtay HGK'nun 04.11.2015 Tarih, E. 2014/1-560, K. 2015/2371 No'lu kararında :

“… taşınmazın daha önce değersiz durumda iken, sonradan imarlı hale gelmesi ve gerçekleşen yapılaşmayla birlikte, değerli duruma geldiği anlaşılmaktadır. Bu durumda; gerek davacıların babaları olan yakın mirasçıların, gerekse bizzat davacıların hakkın kullanılması konusunda uzun bir süre sessiz kalmaları, hakkın artık kullanılmayacağı yolunda davalılarda köklü bir kanı yaratmıştır. Ayrıca hakkın bu kadar gecikmeyle kullanılması, davalılar bakımından eskisine oranla çok ağır yüklere katlanma durumunu ortaya çıkarmıştır(…) Hiç bir ayni veya alacak hakkının, hakkın ileri sürülebileceği muhatapları üzerinde, sınırsız bir şekilde baskı unsuru oluşturmasını, hukuk düzeni korumaz. İşte, yukarda alıntılandığı gibi, kuraldaki istisna boşluğunu dolduracak, hakkı sınırlayacak hüküm(kural); TMK.2/2.maddesindeki “hakkın kötüye kullanılması” yasağı olmalıdır.”

şeklinde ifade edilerek muvazaayı ileri sürmenin hakkın kötüye kullanılması olarak da değerlendirebileceği durumlar bulunduğunu gözler önüne sermiştir.

Kadastro Kanunu'na Göre Şekil Şartının Tamamlanması

Kadastro Kanunu m. 13/B-a hükmünce miras bırakan, kadastro çalışmaları sırasında kadastro teknisyeni huzurunda taşınmazın zilyedi adına tespit ve tesciline ilişkin muvafakat verirse taşınmaz zilyet adına tescil olunur. Böylece hem zilyetliğin devrine ilişkin gizli işlemdeki şekil eksikliği giderilmiş olup hem devir işlem tapu memuru önünde gerçekleşmediğinden hem de murisin tek taraflı irade beyanına dayanıldığından muris muvazaası dermeyan edilemez.

Kadastro Kanunu'na Göre 10 Yıllık Sürenin Dolması

Miras bırakan taşınmazını muvazaalı şekilde temlik etmiş, ölümünden sonra temlik edilen taşınmazın tapulama tespiti yapılarak alan kişi üzerine tespit edilmiş ve tespit tutanağının kesinleşmesinden itibaren Kadastro Kanunu'nun 12/3 maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü süre geçmişse, mirasçıların şekil eksikliğine dayalı tapunun iptalini istemeleri mümkün değildir.

İyiniyetli Üçüncü Kişilerin Kazanımlarının Korunması

Şekle aykırı işlemin geçersiz oluşu, illilik ilkesi gereği tasarruf işlemi niteliğindeki tescil işlemini de geçersiz kılar ve yolsuz tescil meydana gelir. Tescil yolsuz olsa da tapudaki bu kayda güvenerek işlem yapan iyiniyetli üçüncü kişilerin kazanımı Türk Medeni Kanunu'nun 1023. Maddesi gereğince korunur.

Dürüstlük Kuralına Aykırılık

Şekil eksikliği nedeniyle geçersizliğin ileri sürülmesi, hakkın kötüye kullanılması anlamına geliyorsa, hukuk sistemi bunu himaye etmez ve sözleşme geçerliymişçesine hüküm ve sonuç doğurur. Tarafların şekil eksikliğini bilmesine rağmen, sözleşmeden doğan borçlarını ifa etmeleri halinde şekle aykırılık nedeniyle geçersizliğin taraflarca sonradan ileri sürülmesi, hakkın kötüye kullanıldığı anlamına gelir. Dolayısıyla murisin, yaşarken şekil şartının yerine getirilmemesi nedeniyle geçersizlik iddiasında bulunamadığı halde külli halef durumundaki mirasçıların da muris öldükten sonra muvazaa iddiasında bulunamaması gerekir. Ancak mirasçıların saklı pay nedeniyle açtıkları tenkis davası, halef sıfatına dayanmadığından bu davayı açmalarında engel yoktur.

Paylaş Facebook Twitter E-Mail Whatsapp